Binlerce Yılın Gölgesinde, Akköy'den Sofralara
Zeytin ağacı, medeniyetin sessiz tanığıdır. İlk tohumlarını Mezopotamya'nın bereketli topraklarında filizlendirmiş, Ege kıyılarına kadar uzanan bu kutsal ağaç, binlerce yıldır insanlığa hayat sunmaktadır. Arkeolojik buluntular, zeytinin M.Ö. 6000’li yıllardan beri insanlar tarafından işlendiğini gösteriyor. Antik Yunan’da bilgeliğin tanrıçası Athena’nın, tanrılar arasında düzenlenen bir yarışta zeytin ağacını yaratmasıyla kenti kazanması boşuna değildir. Bu efsane, zeytinin yalnızca bir besin değil, aynı zamanda bir uygarlık sembolü olduğunun kanıtıdır.
Ege’nin batısında, felsefenin, sanatın ve tarımın iç içe geçtiği topraklarda yetişen zeytinler; Aristoteles’in doğa üzerine düşüncelerine ilham veren sessizlikte büyümüştür. Bugün Aydın’ın Didim ilçesine bağlı Akköy, geçmişin bu sessiz izlerini hâlâ taşır. Zeytin ağaçları burada sadece tarımsal bir varlık değildir; aynı zamanda geçmişle bugün arasında kurulan bir köprüdür. Bazı ağaçların gövdeleri o kadar yaşlıdır ki, kabuklarında hem zamanın hem de insanların hikâyeleri saklıdır.
Akköy’de zeytin, bir geçim kaynağından çok daha fazlasıdır. Burada yaşayan köylüler, çocukluklarından itibaren zeytinle iç içe büyür. Sabah erken saatlerde, çiğ düşmüş yaprakların arasından geçerek zeytinliklere ulaşmak, köy yaşamının vazgeçilmez ritüellerindendir. Zeytin hasadı başladığında köy adeta uyanır; ellerde sepetler, omuzlarda örtüler, sırtlarda yılların deneyimi taşınır. Ağaçlardan düşen her zeytin tanesi, özenle toplanır çünkü her tanenin bir emeği, bir duası, bir mevsimi vardır.
Akköy ve çevresi, zeytin çeşitliliği açısından oldukça zengin bir coğrafyadır. Bölgenin iklimi ve verimli toprakları sayesinde yalnızca Memecik değil, aynı zamanda Ayvalık, Uslu, Gemlik, hatta zaman zaman Domat gibi sofralık ve yağlık türler de yetiştirilmektedir. Her bir zeytin çeşidi, farklı aromalar ve besin profilleri sunar. Köylüler, bu doğal çeşitliliği büyük bir özenle harmanlayarak eşsiz tatlar yaratır. Hangi türün ne zaman toplanacağı, hangi yağın hangi yemekte kullanılacağı, yılların deneyimiyle nesilden nesile aktarılır.
Toplanan zeytinler, doğaya ve ürüne saygılı yöntemlerle yağa dönüştürülür. Soğuk sıkım olmaksızın ama özenli bir şekilde yapılan işlemler sonucunda ortaya çıkan altın sarısı zeytinyağı; damakta hafif yakıcılığı, meyvemsiliği ve doğallığıyla kendini belli eder. Bu topraklarda modern üretim teknikleri, geleneksel bilgiyle harmanlanır. Zeytinyağı üretimi burada bir sanattır adeta; zamanın ve doğanın ruhunu taşıyan bir el emeğidir.
Köyde zeytin hasadı sadece bir tarım faaliyeti değil, aynı zamanda toplumsal bir buluşmadır. Aileler, komşular, dostlar imece usulüyle bir araya gelir; hem hasat yapılır hem de yılların hatıraları paylaşılır. Eski usul taş değirmenlerde yağ çıkaranlar hâlâ vardır. Bazı evlerde nineler, zeytinyağlı çörekler pişirir; bir yandan da çocuklara kendi gençliklerinde nasıl zeytin topladıklarını anlatırlar. Bu anlatılar, köyün belleğinde her yıl yeniden hayat bulur.
Uzakköy olarak biz, sadece bir ürün değil, bu kültürü de sunmak istiyoruz. Her şişe zeytinyağı; Akköy’ün rüzgârını, toprağını, güneşini ve emeğini içinde barındırır. Bu zeytinliklerde yetişen her meyve, geçmişle bugünün; doğayla insanın; sabırla emeğin buluşma noktasıdır.
Zeytin’in hikâyesi hâlâ yazılmaya devam ediyor. Akköy’ün yamaçlarındaki bu sessiz kahramanlar, her yıl yeniden çiçek açıyor, yeniden meyve veriyor. Ve bizler, bu hikâyeyi geleceğe taşımak için çalışıyoruz. Zeytinyağı şişesine dökülen sadece bir ürün değil, köyümüzün ruhudur.